Peygamberimizin Elbisesi Ve Giyimi

Elbise, bedeni örtmek, onu sıcaktan, soğuktan ve kirlenmeden korumak için gerekli olduğu kadar, aynı zamanda insanın şahsiyeti, haysiyeti ve süslenmesi ile de ilgilidir.

Elbiseyi lüks düşkünlüğü ile bir tür gurur kaynağına çevirmek, insanlık değerini, elbisenin kalitesine ve fiyatına bağlamak yanlıştır. Bu tutum, elbisenin gerçek amaç ve felsefesinin dışına çıkmaktır.

Sade bir giyim tarzını benimsemek, sade yaşamın ve maddiyata düşkün olmamanın bir göstergesidir. Resul-ü Ekrem (s) hayata ve dünyaya böyle bakar, sade giyinir ve değeri asla elbisede görmezdi.

Sadi Şirazi şöyle diyor:

“İnsanın değeri ruh ve canındadır

Güzel elbise insanlık alameti değildir.”

Pervin İtisamî de diyor ki:

“Züht, temiz niyetle olur, temiz elbiseyle değil

Nice kirliler var ki temiz elbise giyerler.”

Bu bölümde Allah Resulü’nün (s) giyimine, elbisesinin cinsine, rengine, ölçüsüne, sayısına ve yine gömlek, ayakkabı, sarık ve rida gibi giysileri giyinme tarzına göz atacağız.

 a) Elbisenin Cinsi ve Rengi

Allah Resulü (s), elbisenin hem rahat olmasına ve sağlıklı olmasına hem de sade olmasına önem verirdi. Belki de sağlığa verdiği önemden olacaktı ki pamuklu elbise giymeyi severdi. Hz. Ali (a) şöyle buyuruyor: ”Pamuklu elbiseler giyin, zira o Resulullah’ın (s) tercih ettiği elbisedir.”[1]

”Hazreti Peygamber hem Yemen kumaşından elbiseler giyerdi hem de pamuk ve ketenden örülme haşin, yünlü cüppe giyerdi.”[2]

Şöyle buyurmuştur: ”Yaşadığım sürece terk etmeyeceğim beş şeyden birisi de yünlü elbise giymektir.”[3]

Yeşil renk, Allah Resulü’nün (s) elbisesi için seçtiği renkti.[4] Elbiselerinin çoğu beyazdı. Şöyle buyuruyor: ”Yaşayanlara beyaz giydirin, ölülerinizi de beyaz parçayla kefenleyin.”[5]

Öyle anlaşılıyor ki renk seçecekse genellikle yeşili seçerdi. Ama daha çok renkli değil de beyaz tercih ederdi.

Allah Resulü’nün (s) safranla boyanmış milhafası (elbisenin üstünden giyilen giyecek) vardı. Bazen yalnızca onu giyinerek cemaatle namaz kılardı.[6]

Elbisenin renginin kırmızı olmasından hoşlanmazdı.[7]

Temizliğin en üstün örneğiydi. Elbise konusunda da temizliğe çok dikkat eder, şöyle buyururdu: ”Giyindiğiniz elbiseyi temiz tutun.”[8]

Beyaz elbise kiri açıkça belli ettiren bir renktir. Nebevî sünnete uyan kimse elbisesini temiz tutmalıdır. Beyaz renk kirleri belli ederek daha temiz giyinmeyi bir nevi zorunlu hale getirir. Beyaz ve açık renkli elbiseler giymek aynı zamanda ferahlık verici ve gönül açıcı olması hasebiyle de faydalıdır.

b) Elbisesinin Ölçü ve Kalitesi

İnsana gurur aşılayan, başkalarından üstte olduğu hissi verip kibir sarhoşluğuna iten elbise iyi bir elbise sayılamaz.

Genel olarak kendini belli bir çeşit elbiseye şartlandırmak da bir tür bağımlılık ve dünya sevgisine tutulmak sayılır.

Allah Resulü (s) ne zaman yeni bir elbise giyse, Allah’a şükreder, eskisini de fakire verirdi.

”Yeni bir elbise giydiğinde Allah’a şükrederdi.”[9]

Bir başka rivayette yeni bir elbise giydiğinde dua edip şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Beni giyindirmek ve halk içinde süslemek için bu elbiseyi veren Rabbime şükürler olsun!”[10]

Yerde sürünen elbiseler giymek, kibirli olmanın alametidir. Cahiliye devrinde ileri gelenler böyle elbiseler giyerlerdi. Allah Resulü (s), Müslümanları bu tür elbiseler giymekten alıkoyarken kendisi de ayak bileğine varmayan elbiseler giyerdi.[11] Bu, peştamal bağlar gibi bele sarılan elbiselerde böyleydi, ama üstten giydiği elbiseleri daha uzun olurdu.

Bazı günler yünden yapılmış siyah-beyaz çizgili bir elbise giyerdi. Bu elbise üzerinde çok şık ve güzel dururdu.[12]

Dünyaya bağımlı olmadığının ve iftiharı kaliteli elbisede aramadığının bir göstergesi de, her tarzda normal elbiseyi giymekten çekinmemesiydi.

c) Sade Giyinirdi

Sade ve gösterişsiz bir yaşam tarzı, dünyanın yalancı süslerine kanmamak, nimetlerine bağlanmamak, maddiyata gönül vermemek, Allah Resulü’nün yaşamının her yönünde kendini gösterirdi. Elbiselerinde ve sergilerinde de bunu gözlemlemek mümkündü.

Nakledildiğine göre bazen hasır üzerinde yatardı ve altında başka da bir şey olmazdı.[13]

İmkânları neye elverse onu giyerdi. İster kadife olsun, ister kaliteli Yemen kumaşı, ister yünden aba… ”Mubah ve helal bulduğu her şeyi giyerdi.”[14]

Resulullah (s) için önemli olan elbisenin cinsi ve kıymeti değil, helal ve uygun olmasıydı. Nitekim dünyaya itinasızlığıyla bilinen sahabesi Ebuzer-i Gifari’ye şöyle buyuruyordu: ”Ey Ebuzer! Ben kalın ve sert elbise giyiyorum, yerde oturuyorum, eğersiz bineğe biniyorum… Bunlar benim sünnetlerimdendir. Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir.”[15]

Bir abası vardı, ne zaman nafile namaz kılmak istese (ya da farklı bir yerde oturmak istese) onu ikiye katlayıp altına koyardı.[16]

Yatağına ve yatacağı yere asla kusur bulmazdı. ”Kendisine yatak hazırlanmışsa onda yatar, yoksa yerde yatardı.”[17]

Bunlar zühdün ve dünyaya itinasızlığın zirvesidir.

”Evde olduğu zaman elbisesini diker, ayakkabısına yama yapardı.”[18]

Bir gün Resulullah (s) hasırın üzerinde yatarken, ashabından biri geldi. Hasır Resulullah’ın üzerinde izler bırakmıştı. Dedi ki: ‘Ya Resulallah! Keşke bir yatak serseydiniz.’ Resul-i Ekrem (s) şöyle buyurdu:

”Dünyayı ne yapacağım? Benimle dünyanın misali, sıcak bir günde bir ağacın gölgesinde bir süre dinlenen sonra da orayı bırakıp giden bir yolcunun misali gibidir.”[19]

d) Diğer Giyim Eşyaları

Şapka, sarık ve takke bedeni örtmezler, ama yine de elbise kategorisine girerler. İster namazda olsun, ister namaz dışında olsun başa bir şey giymek İslamî sünnetlerdendir.

Resul-i Ekrem (s) başına genellikle imame (sarık) giyerdi. Namazda, hutbede veya cemaatte şartlara göre başına farklı şeyler giyerdi. Bazen de başı açıktı. İmam Cafer Sadık’ın (a) rivayetine göre Allah Resulü (s) takke ya da beyaz çizgili başlık da giyerdi. Savaşta kulaklığı olan ve kulaklarını kapatan takke giyerdi.[20]

Başka zamanlar imamenin altından takke koyardı.[21] Bazen imameyi başlıksız giyer, bazen de imamesiz başlık giyerdi.[22] Başına sardığı siyah bir imamesi vardı ve onunla namaz kılardı.[23]

Resulullah’ın (s) çeşitli havluları vardı. Bunların isimleri ve kullanım alanları farklıydı. Sağlık ve temizliğin gereği olarak farklı şekillerde kullanmaktaydı. Bir rivayette şöyle geçmektedir: ”Abdest aldıktan sonra yüzünü kurulamak için mendili ve havlusu vardı. Eğer onlar yanında olmazsa elbisesinin bir köşesiyle yüzünü kurulardı.”[24]

Giyimi, özellikle camiye namaz için veya hutbe için geldiğinde daha güzeldi. ”Cuma namazı için özel elbisesi vardı.”[25] Bazı rivayetlerde de, normal günler için giydiği elbiselerin dışında, Cumaya ait iki özel elbisesi vardı, diye geçmektedir.[26]

e) Elbise Giyme Âdabı

Elbise giymek basit ve günlük bir iş olmasına rağmen, Peygamberimizin bu alandaki metodu ve sireti de bizim için önemlidir.

Resulü Ekrem (s) elbise giyerken, önce elbisenin sağ tarafını giyer ve elbise çıkardığı zaman da sol taraftan başlayarak çıkarırdı.[27]

Bazen başka bir elbise giymeksizin, sırtına bir örtü atar, onun iki tarafını omuzlarının arasından bağlardı. Evde, dışarıda veya cenaze namazlarında aynı şekilde namaz kılardı. Bazen de geniş bir elbiseyle namaz kılardı. Sadece namazlarda giydiği iki güzel Yemen işi elbisesi vardı.[28]

İşlerini sağ eliyle yapmayı ve sağ taraftan başlamayı severdi. Elbise ve ayakkabı giymekte, saçını taramakta dahi böyleydi.[29]

Aldığı elbisenin kolları uzun olsa fazlalığı keserdi.[30] Kesilen kısmın ağzının dikilmesine de izin vermez, o şekilde giyer ve şöyle buyururdu: ”İş, bunlardan çok daha aceledir.”[31]

Bu bölümü Resulullah’ın (s) elbise ve elbise giymenin âdabı ile ilgili buyurduğu iki sözle bitiriyoruz:

”Kim bu dünyada şöhret elbisesi (aşırı dikkat çekici ve farklı) giyerse, Allah ahirette ona zillet elbisesi giydirir.”[32]

İmam Cafer Sadık (a) babalarından Resulullah’ın, erkekleri elbise giymekte kadınlara benzemekten, kadınları da erkeklere benzemekten sakındırdığını rivayet etmiştir.[33]

[1]Sünenü’n-Nebi, Allame Tabatabai, s.126

[2]Biharu’l-Envar, Allame Meclisi, c.16, s.227

[3]Mekarimu’l-Ahlak, Tabersi, s.115

[4]Sünenü’n-Nebi, Allame Tabatabai, s.120

[5]Sünenü’n-Nebi, Allame Tabatabai, s.120; el-Muheccetu’l-Beyza, Feyz-i Kaşani, c.4, s.140

[6]el-Muheccetu’l-Beyza, Feyz-i Kaşani, c.4, s.141

[7]Sünenü’n-Nebi, Allame Tabatabai, s.133

[8]Mekarimu’l-Ahlak, Tabersi, s.103

[9]Biharu’l-Envar, Allame Meclisi, c.16, s.251; Mekarimu’l-Ahlak, Tabersi, s.36

[10]Biharu’l-Envar, Allame Meclisi, c.16, s.251; el-Muheccetu’l Beyza, Feyz-i Kaşani, c.4, s.145

[11]Sünenü’n-Nebi, Allame Tabatabai, s.120; el-Muheccetu’l-Beyza, Feyz-i Kaşani, c.4, s.141

[12]-Aynı kaynak, s.125, h.135

[13]-Aynı kaynak, s.123

[14]el-Muheccetu’l-Beyza, Feyz-i Kaşani, c.4, s.125

[15]Sünenü’n-Nebi, Allame Tabatabai, s.1

[16]-Aynı kaynak, s.123; Biharu’l-Envar, Meclisi, c.16, s.227

[17]el-Muheccetu’l-Beyza, Feyz-i Kaşani, c.4, s.130

[18]Biharu’l-Envar, Allame Meclisi, c.16, s.230

[19]Biharu’l-Envar, Allame Meclisi, c.16, s.239

[20]Mekarimu’l-Ahlak, Tabersi, s.120

[21]Sünenü’n-Nebi, Allame Tabatabai, s.122; el-Muheccetu’l-Beyza, Feyz-i Kaşani, c.4, s.143

[22]Biharu’l-Envar, Allame Meclisi, c.16, s.250

[23]Sünenü’n-Nebi, Allame Tabatabai, s.125

[24]Mekarimu’l-Ahlak, Tabersi, s.36

[25]Biharu’l-Envar, Allame Meclisi, c.16, s.227

[26]-Aynı kaynak, s.251; Sünenü’n-Nebi, Allame Tabatabai, s.121

[27]Sünenü’n-Nebi, Allame Tabatabai, s.123

[28]Sünenü’n-Nebi, Allame Tabatabai, s.126

[29]Biharu’l-Envar, Allame Meclisi, c.16, s.237

[30]-Aynı kaynak s.278

[31]Mekarimu’l-Ahlak, Tabersi, s.101

[32]-Aynı kaynak, s.116

[33]-Aynı kaynak, s.118